FERMAN PADİŞAHINSA, DAĞLAR BİZİMDİR.
Hani bir söz vardır. "İnsanların, gençken enerjisi olur, zamanı olur, ama parası olmaz. Orta yaşlıyken parası olur, enerjisi de olur ama zamanı olmaz. İhtiyarladığında ise parası ve zamanı olur, ancak enerjisi olmazmış."
Dereliler Derneği olarak gerçekleştirdiğimiz, Bozkır, Dere, Sarıot Yaylası ve Aygır Pınarı gezimize bu yıl oldukça ilgi vardı. Enerjilerini, kıymetli zamanlarını ve bir miktar paracıklarını feda ederek gezimize katılan tüm Derelilere ve Dereyi sevenler güzel bir anıyı ömürlerinin bir günlük sayfasına nakşettiler.
24.04.2016 tarihinde saat 07.30'da Konya İnce Minare önünden hareket ettik. Gezi programı için yaklaşık 70 kişi başvuruda bulundu. Program için bir gün önce hazırlıkları tamamladık. Kahvaltıyı Bozkır Merkezinde Çarşamba Çayı kenarında Bozkır'ın meşhur peynirli pidesi ile yapacaktık. Hafta içi Bozkırda bir lokanta ile anlaşarak kahvaltı için hazırlık yapması sağlandı. Bozkır'ımıza her gidişimizde küçük bir katkı yapmak için alışverişlerimizin bir kısmını Bozkır'a bırakıyoruz ki, Bozkır ekonomisine bir miktar gezimizden nasiplensin istiyoruz.
Her geziye katılımcılar, önce bir tedirginlikle başlarlar. Hangi arabaya bineceğiz? Araba da kimler olacak?
Söz verip geziye gelmeyenler, geziye katılmak için aramayıp da, son anda araçların başında bitiverenler, isim yazdırıp gelemeyenleri telefonla arayarak nerede olduklarını sormak, araçların tam dolmasını veya eşit sayıda yolcu almasını sağlamak, cam kenarı, ön koltuk istekler, vb. nedenler sabah tatlı bir telaş yaşanır.
Sonra ilk mermi atılır, tekerler dönmeye başlar. Önce şehirden çıkılır. Ovadan dağlara doğru sürülür arabalar. Uçsuz bucaksız Konya Ovası geride kalmaya başlar. İçeri Çumra geçilip, Dinek'e doğru ağmaya başlayınca araçlarımız, dağın kokusu gelmeye başlar. Uzaklarda ufka yakın yerlerde ala karlı Toros Dağları görünür. Bu dağları bilenler bilir, şimdi çiğdem zamanıdır. Yaylacı Mayıs ayında göçecektir obasına. Kıştan kalan bakirlikle çiğdemler, eriyen karlar, laler, sümbüller, coşan pınarlar insanoğlunu bekliyorlar tüm nimetlerini sunmak için.
Derenin gençleri bu sene de yaylaları yalnız bırakmadılar. Bu kış kar az yağdı. Ocak ayında, Şubat ayında, Kara Kış'ta, Zemheride motosikletlerle yaylaları gezdiler. Dipsiz Gölü ziyaret ettiler. Eskiden bilmezdik. Şimdi Dereden havadisleri sosyal medya üzerinden alıyoruz.
Tabbılı emmi bile facebook tan durum paylaşır oldu. Kar yağdımı kaç santim yağdığını, Bozkır-Dere yolunun açık olup olmadığını ondan öğreniyoruz. Çılgın İmam attığı göbekleri, vurduğu kaşıkları anında paylaşır. Dere'ye kar yağsa Musa Esen (Cıbıl Velisinin Musa) hemen "Dere'ye şu anda Kar yağıyor" başlığıyla duyuruveriyor uzak diyarlarda sıla hasreti çekenlere. Bizde facebook'taki (yüzkitabı) tavsurlardan alıveriyoruz haberleri. Yakup Çetin kardeşimizi söylemeye gerek bile yok. O tüm Bozkırımızın her daim en güzel resimlerini paylaşır bizlerle. Şimdi onları görmeye gidiyoruz işte.
Eskiden, çok eskiden mektuplarda "önce selam eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperdik." Son satıra da "Köy'de ölen kalan var mı?" Diye sormayı unutmazdık. Şimdi kim öldü? Kim kaldı? Sosyal medyadan anında öğreniyoruz. Kalanlara geçmiş olsun, ölenlere Allahtan Rahmet diliyoruz. Beğendiğimiz tavsurları da "lıke" ediyoruz.
Koyu yeşil ardıç ağaçlarının arasından kıvrılan yolu gözlüyorduk. Sarıoğlan'da mola. Çaylar Şirketten. 20 Dakika sonra hareket. Hareket saatinde Ahmet TANRIVERDİ'yi kaybettik iyimi? Gezimizin kurladır her molada en son kim gelirse, bir dahaki molada çay paralarını o öder. Ahmet TANRIVERDİ çay ısmarlamayı çok seviyor. Bizim diğer hacılar çay ısmarlamamak için araçtan bile neredeyse inmeyecek. Helke başkanın babası yok mu? Bir çıta balı saklayarak köye getirdi kime verdi onu da bilmiyoruz.
Sonra son tura kaldık. Haydi, Aydınkışla'dan aşağı sallandık. Bekleyenler arıyorlar neredesiniz? Diye soruyorlar. Sabri SEVİNÇ hocamız telefon açıyor "Köye gelecek misiniz?" Eh hocam gelinmez mi? "O zaman çaylar Sabri Hocadan" diyor. Eli öpülesi koca yürekli emekli öğretmenimiz.
Bozkır'da köprünün ortasına sıralıyoruz araçları. Geziciler hemen Ulu Çayın (Çarşamba) kenarına kamelyalara tüneyiverdik.
Servis başladı mis gibi Bozkır Peynirlisi, yanında Bozkır tahini. Bozkır Peynirlisive Tahin Gelinle dağmat, tavşan kanı çayda yanında sağdıç gibi durdu. Değmeyin keyiflere.
Meraklı bakışlarla Bozkır'lılar bize bakıyorlar. "Kim bu turistler" diyorlardır içlerinden. Varsın desinler. Tanıyanlar ve medeni cesareti olanlar. "Hoş geldiniz, Hayır mı?" diye soruyorlar. "Hayırdır, hayır" diyoruz. "Sarıot Yaylasına geziye gidiyoruz diyoruz. "Oooo eyi yapmışsınız" diyorlar. Kahvaltıdan sonra yarım saat fotoğraf çekme ve ihtiyaç giderme molası veriyoruz. Sabri hocamız yine arıyor. "Neredesiniz, geç kaldınız ya" "Geliyoruz hocam, geliyoruz."
Bozkır'a gelinir de Tabbıla'ya denk gelinmez m?. Her zaman ki hizmet aşkıyla sefere devam ediyor. Bir selfie (özçekim) de onunla tavsur çekiliyoruz. Hasan İnce hemen yanımızda "yapacak bir şey var mı?" Diye soruyor, eksik olmasın.
Dar sokaklardan geçiyoruz. Yol kenarında köpekler kaygısızca yatıyorlar. Araba üstlerinden geçecek bana mısın demiyorlar. Bir kedi ansızın çıkıveriyora iki evin arasından. Yaka yolağına, Hamamlığa doğru fırlayıveriyor.
Kıdemli Dereliler yol kenarların da yoldan geçen arabalara bakıyorlar meraklı bakışlarla. Bir şey diyecekler, el sallıyoruz tanıdıklarımıza. Onlar bizi bilemediler ama biz onları biliyoruz. Heneficce, Ayşetce, Fatmetce, Hürü Abıla, Ümmücce. Hepsine el sallıyoruz. Sonra oturuyorlar geleni geçeni soruyorlar akşama kadar, gün batana kadar. Davar gelene, sığır gelene kadar.
Öneceğe girdik. Araçları sağlı sollu park ettik. Arabadan inen çocuklar hemen köpekleri kovalamaya başladılar. Köpekler gene sessiz çocuklara bakıt-yorlar yan yan geri çekiliyorlar. Onlarda bildi bunları bu köyün çocuğu değil dediler.
Üç kahve açık Önecekte. Üçünü de doldurduk. Çaylar içildi. Çay parasını ödeyelim kahvecilere. "Yok olmaz, sizler misafirsiniz" dediler, ödettirmedi Önecek sakinleri bizlere çay paralarını. Bir ara köy muhtarı gara ahmat (Ahmet Pala) belirdi masamızda. Çaylardan muhtardan dedik. "Benim Akmunarda işim var" dedi hemen ışınlandı yanımızdan.
Sabri hoca ile Hasan KIR abimiz "bizde gelelim, biz ev sahibiyiz" dediler. Siz bilirsiniz dedik. Onları da ekibe dâhil ettik. Sürdük araçları dağlara doğru. Sorkun, Karacahisar üzerinden Sarıot'a varmaktır niyetimiz.
Aracın bir su kaynattı Aygır Yokuşunda. "Hay aksi" dedik. Su kaynatan aracı yolda koyduk. Durmak yok yola devam. Kısa bir beklemeden ve araç transferinden sonra Çat Yaylası üzerinden, Sarıot Gölünün kıyıcığından, karlı Toros Dağlarının eteklerinde, bir derenin kenarında, bir pınarın (Küllüpınar) başındaki yazıya otağı kurduk. Hafiften esinti var. Ara sıra toprağı da aldığımız nefese katık ediyoruz. Örüzger fena esiyor.
Ahmet Mutlu tencereyi kaynatmaya başladı. Menüde et kavurma, çalkama ayran var. Bozkır Ergani Mahallesinden Mehmet Şah TUNÇ ayranı çalkaladı. Bozkır Çankırı Mahallesinden Yavuz AKBAŞ ataşı yaktı. Bozkır Karaman Mahallesinden Ahmet KAYA çocuğa baktı. Başkan Ali CANKURT semaveri yaktı. Çocuklar topu kaptı, hanımlar çene yaptı. Karamık toplayanlar, karamlığın başına çöktü. Hüseyin ÇELMELİ çiriş yolmaya gitti. Süleyman CAN ve misafirleri Dipsiz Göl'ü göremeye gitti. Celil CAN (Gıcık Müdür) Hacılar Hasan Hüseyin Cankurt ve Ahmet Tanrıverdi ve Çumra Cicek'li misafir hacımız ile Derenin kenarına çöktü. Celil hoca diğer hacılara nasıl şeytan taşladığını anlattı. Benden duymuş olmayın şeytanı söverek (küfrederek) taşlamış.
Türk Milleti olarak dağ başında da kuyruğa girdik. Yemek ve ayran kuyruğuna. Şehirde alışmıştık, banka kuyruğu, fatura kuyruğu vs. Olsun, dağ başındaki kuyruk daha bir güzeldi. Kaynak yapan yok, torpil isteyen yok.
Yemeği yiyince, karnımız doyunca rüzgârı daha çok hissetmeye başladık. Ne yapalım inelim mi? Aygır'a dedim. Hep bir ağızdan "İnelim" diye bağırdılar. Rüzgâr fena, nefesle karışık toz, toprak da yutuyoruz ciğerlere.
Araçları Aygıra gönderdik. Yürümek isteyenleri Çat Yaylasının alt başında indirdik. Aygır Gediğine doğru doğa yürüyüşüne (yaylacı yürüyüşüne) geçtik. Gönüllüler ve aldananlar (yürüyüşe hevesli olup, zoru görünce pişman olanlar) tepeye tırmanmaya başladık. Öncü kuvvetler akıncılar gibi bir solukta Aygır Gediğini tırmanıp, aşağıya sallandılar. Bir gurup geride kalarak delikli demir ile dağlara kurşun attılar.
Arkadaki gurup Aygır Başına çıkınca, öndeki grubun yolu bitirmek üzere olduğunu gördü. Biz tam tepeye vardık ki, araçlar sıralı olarak aygıra giriyordu. Geçen haftalarda Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından keklik salınmıştı bu dağlara. Bizim Mehmet Şah Tunç'a denk gelmişler. Kekliği görünce Mehmet Şah, taşla avlamay kalkmış iyimi. (La oglım akıllı ol. Bak sonra arşiv sürgününü de ararsın sonra. Hay de de hay de.)
Sonra tepeden aşağı salındık. Kimimiz araç yolundan, kimimiz kestirme diyerek eşek yolundan, daha cesurları yol, mol dinlemeden direk bayırdan aşağıya inmeye başladık. Az gittik, Dere Tepe Düz gittik (düz yoktu) dişi komandolar (Ayşenur CANKURT ve Emine ÖDEMİŞ) ile Yaylalar Yaylalar türküsünü söyleyerek Aygır Pınarına ulaştık. Burada da pınarların etrafında bir güzel tur attık. Buz gibi sulardan içtik. Geçilmez yollardan geçtik.
Aygırda kısa bir moladan sonra Dere'de de tahin değirmenlerinde bir mola verdik. Mis gibi susam kokulu Dere Boğazında, şırıl şırıl akan Uluçay (Çarşamba) Çayının üzerinde, köpük helvası ve tahin karışımına ekmek bandık. Yayla Suyunda demlenen çayları değirmenciler ikram etti.
Sonra kısa bir Önecek Muhabbeti ve ver eline Seydişehir üzerinden Konya'ya. Konya'nın şehir ışıkları uzaktan ışıl ışıl görününce araç içindekiler söylendi "yine geldik ömür törpüsüne" diyerek. Kimisi Konya'nın son yıllarda ne kadar büyüdüğünü ucunun bucağının belli olmadığını mırıldanıverdi. Ama herkesin zihninde o karlı dağlar, o rüzgârlı yaylalar, o buz gibi suyu olan pınarlar, çiğdem, yağlı çiçekler, karamık çalıları, karlı pekmezin tadı beliriverdi.
Çayları ikram eden Sabri Sevinç'e, bize yoldaş olan Hasan Kır'a, Bozkır'da bizleri karşılayan Hasan İnce'ye, gezimize iştirak ederek bu gezinin gerçekleşmesini sağlayan tüm Dereli hemşerilerimize, Yılın Babası Gazi Ahmet Kaya'ya, Alamanaya dolaylarından geziye son anda dâhil olan Naim Tanrıverdi'ye, yakar topta erkek takımını yenme başarısı gösteren Melike Mutlu ve Milli Kaleci adayımız Beyza Cankurt'a, her iki maçta futbol ve yakar top takımlarını hezimete uğratan Ahmet Furkan EGE, Mustafa CANKURT ve Kubilay Berat Akbaş'a, Hüseyin TUTAŞ ve eşine, Dalamaz Sporun forveti Efe Dinç'e, yaramazlıkta alt sınır üst sınır tanımayan Dere'nin köpeklerini kovalayan Özgür ve Ali Efe'ye, ömürlerinde ilk defa yayla gören Yavuz AKBAŞ, Naim TANRIVERDİ ve kayınçosuna, Dipsiz Gölü ilk defa gören misafirlerimize, Dipsiz Gölü ve Dikilitaş Yaylasına gitmek isteyip de gidemeyen tüm katılımcılara gezinin güvenliğinden sorumlu emekli polisler Ali ÇETİN ve Ali Cankurt'a, Basın Yayın Enformasyondan sorumlu müdürümüz Hasan Hüseyin Tanrıverdi'ye ulaşımdan sorumlu hemşerimiz Ahmet ER ve çok değerli kaptanlarına, Yayla Dağlarında karamık koymayan Bilalın Ramazan Raziye ablamız ve oğlu Ali Eser'e Ankara'dan gelip, Antalya'ya geçerken Yaylaya da uğrayıveren Kozlulu Hasanının oğlu Mehmet ÇETİN ve kardeşi Serpil Top'a, sessiz sedasız geziye katılan berber Yavuz Gültekin abimize ve isimlerini yazamadığımız tüm misafirlerimize ayrı ayrı teşekkür ederiz.
Memnuniyetinizi benimle, Şikâyetlerinizi Dernek Başkanımız Ali CANKURT ile paylaşınız.
Bir daha ki etkinlikte buluşmak dileğiyle yayla havası ve suyuyla kalınız efendim.
Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet vermiş Fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlum yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Süleyman EGE
25.04.2016