Yeni program olumlu ama tedbirli olunmalı!
Yeni Lise Programı'nı değerlendiren Türk Eğitim-Sen Konya 2 Nolu Şube Başkanı Veli Doğrul, yeni programı olumlu bulmakla birlikte yeni sorunların önüne geçilmesi için ise tedbirli olunması gerektiğini vurguladı
Yeni sistemin kademeli olarak hayata geçirilecek olması doğru bir yaklaşımdır. Eğitim sistemimiz, oyun devam ederken kuralın değiştirilmesinin ceremesini çok çekti. Bu bakımdan programın etaplara ayrılarak uygulama tarihlerinin belirlenmiş olması isabet olmuştur. Sayın Bakan çocuklarımızın özgeleceklerini yazmaları gerektiğine vurgu yaptı. Ancak "özgeçmişi okumadan özgelecek yazamayız". Dolayısıyla yeni programda tarih dersinin sosyal ve beceri bilimleri grubunda tercihli ders olarak bulunması bizi endişeye sevk etmiştir. Tarih dersi özellikle Türk Tarihi kesinlikle tek başına bir alan, grup olmalı ve zorunlu olmalıdır.
Ders sayısının azaltılması yıllardır tartışılan bir konuydu. İlk bakışta olumlu görülmektedir. Ancak bu yapılırken, öğretmenlerimizin norm fazlası durumuna düşmesine tedbir alınmalıdır. Öğretmeni norm planlamaları ile rahatsız etmeden ve yeni mağduriyetlere sebep olmadan, heyecan ve inançla yenilemek ve yetiştirmek sistemin başarıyla uygulanabilmesi adına ana amaç olmalıdır.
Programın açıklaması yapılırken çocuklarımızın sosyal, sportif ve sanatsal yeteneklerini ortaya çıkaran bir ders planlaması olacağı duyuruldu. Ancak programda görsel sanatlar, müzik ve beden eğitimi dersleri 6-8 ders arasında seçmeli olarak sunulacak. Böyle bir durumda, yeni sistemle hedeflenene nasıl ulaşılacağı ciddi bir problemdir. Ülkemizde lise eğitimimizin belki yarıya yakını meslek liselerinden oluşmaktadır. Dolayısıyla açıklanan yeni programdaki ders dağılımının meslek liselerinde/imam hatip liselerinde nasıl uygulanacağı acilen netliğe kavuşturulmalıdır. Bu kadar yoğun bir şekilde sektörel iş birliğinden ve lise düzeyinde meslek sahibi yapmaktan bahsedilirken programın adeta sadece akademik lise üzerinden okunması, zaten kaliteli meslek lisesi sıkıntısı yaşayan eğitim sistemimize ve sektörün bakış açısına zarar verecektir. Fiziki ve teknolojik alt yapı yetersizliğini gidermeden yeni programın hedeflenen başarıyı yakalaması mümkün olmayacaktır. Örneğin, yaparak ve yaşayarak öğrenme esasını temel alan yeni program için, gerekli atölye ve laboratuvarınız yoksa hedefler kağıt üzerinde kalacaktır.
Ülkemizdeki fırsat ve imkan eşitsizliği gözden kaçırılmamalıdır. Derslik sayısı, öğrenme materyalleri, laboratuvar, sanat atölyeleri, spor salonları, öğretmen açığı vs. gibi etkenleri de düzenleyerek yeni programın başarısı hedeflenmelidir.
Yıllardır öğrencilerin yönlendirilmesi hususu, önemli bir eksik ve problem olarak önümüzde duruyordu. Bu amaçla kurgulanan Kariyer Ofisleri, öğrencilerin ilgi alanlarını, meraklarını, yetenek ve becerilerini yani güçlü yönlerini ortaya çıkarması açısından önemli ve olumludur.
Ancak bu işlev için halen ne rehber öğretmenlerimizin sayısı ne de müfredatı yeterli değildir. Bu konuda tedbirler alınması ve hatta diğer öğretmenlerimizin (gönüllülük esasına göre) bu işlev doğrultusunda yetiştirilmesi ve sertifikalandırılması önemlidir.
Öğretmeni değerli kılmadan eğitimi nitelikli kılamazsınız. Sonuçta bu programı uygulayacak olan öğretmendir. Öğretmeni ancak sistemin önemli bir paydaşı olarak kabul eder ve heyecan uyandırabilirseniz programlarınız uygulanabilir olacaktır. Bunun için de çalışma ortamlarını huzurlu kılan, motivasyonu olumsuz etkileyen unsurları ortadan kaldıran bir tutumla işe başlanmalıdır.
İlk düğme; adaletli yönetici atamadır. Bugün işyerlerimizde çalışma huzurunu katleden unsurların başında yandaş yönetici ataması gelmektedir. Liyakat ve ehliyeti esasına göre atanmamış ve çalışanları ötekileştiren yöneticilerle eğitim çalışanlarının motivasyonunun sağlanamayacağı artık görülmelidir.
Yeni programda yeni dersler sisteme dahil ediliyor. Ancak şunu gözden kaçırmamak lazımdır: Yeni nesil derslerin öğretmenleri, klasik bir seminer programıyla bu sisteme adapte edilmeye çalışılırsa başarılı sonuç alınması mümkün değildir. Örneğin geçmiş dönemlerde süslü cümlelerle getirdiğimiz, dünyamızı değiştirecekmiş gibi sunduğumuz Medya Okur Yazarlığı dersinden istenen fayda sağlanamamıştır. Bu bakımdan, yeni nesil dersler itibariyle, öğretmenlerimizin yetiştirilmesi hususunda da önemli bir yatırım ve zaman gerektiği görülmektedir."
Türk Eğitim-Sen Konya 2 Nolu Şube Başkanı Veli Doğrul, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından açıklanan Yeni Lise Programı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Türk Eğitim-Sen olarak, eğitim sistemi üzerindeki tartışmaları dikkatle takip ettiklerini belirten Doğrul, MEB'in öncülüğünde eğitimin öncelikli gündem olmasının kendilerine mutluluk verdiğini söyledi. Açıklanan Yeni Lise Programı'na bütün sistemin bir parçası olarak baktıklarına dikkat çeken Doğrul, yeni programı olumlu bulmakla birlikte bazı çekincelerinin de olduğuna değindi. "Yıllardır tartışılan meselelere cesaretle dokunuluyor olmasını takdir ediyoruz" diyen Doğrul, açıklamasını şöyle sürdürdü, "Ayrıca daha önceki sistem değişikliklerinde yapılmayan bir şekilde, bu defa nispeten istişare usulünün takip edilmesi de bir diğer takdir edilecek husustur.
Yeni sistemin kademeli olarak hayata geçirilecek olması doğru bir yaklaşımdır. Eğitim sistemimiz, oyun devam ederken kuralın değiştirilmesinin ceremesini çok çekti. Bu bakımdan programın etaplara ayrılarak uygulama tarihlerinin belirlenmiş olması isabet olmuştur. Sayın Bakan çocuklarımızın özgeleceklerini yazmaları gerektiğine vurgu yaptı. Ancak "özgeçmişi okumadan özgelecek yazamayız". Dolayısıyla yeni programda tarih dersinin sosyal ve beceri bilimleri grubunda tercihli ders olarak bulunması bizi endişeye sevk etmiştir. Tarih dersi özellikle Türk Tarihi kesinlikle tek başına bir alan, grup olmalı ve zorunlu olmalıdır.
Ders sayısının azaltılması yıllardır tartışılan bir konuydu. İlk bakışta olumlu görülmektedir. Ancak bu yapılırken, öğretmenlerimizin norm fazlası durumuna düşmesine tedbir alınmalıdır. Öğretmeni norm planlamaları ile rahatsız etmeden ve yeni mağduriyetlere sebep olmadan, heyecan ve inançla yenilemek ve yetiştirmek sistemin başarıyla uygulanabilmesi adına ana amaç olmalıdır.
Programın açıklaması yapılırken çocuklarımızın sosyal, sportif ve sanatsal yeteneklerini ortaya çıkaran bir ders planlaması olacağı duyuruldu. Ancak programda görsel sanatlar, müzik ve beden eğitimi dersleri 6-8 ders arasında seçmeli olarak sunulacak. Böyle bir durumda, yeni sistemle hedeflenene nasıl ulaşılacağı ciddi bir problemdir. Ülkemizde lise eğitimimizin belki yarıya yakını meslek liselerinden oluşmaktadır. Dolayısıyla açıklanan yeni programdaki ders dağılımının meslek liselerinde/imam hatip liselerinde nasıl uygulanacağı acilen netliğe kavuşturulmalıdır. Bu kadar yoğun bir şekilde sektörel iş birliğinden ve lise düzeyinde meslek sahibi yapmaktan bahsedilirken programın adeta sadece akademik lise üzerinden okunması, zaten kaliteli meslek lisesi sıkıntısı yaşayan eğitim sistemimize ve sektörün bakış açısına zarar verecektir. Fiziki ve teknolojik alt yapı yetersizliğini gidermeden yeni programın hedeflenen başarıyı yakalaması mümkün olmayacaktır. Örneğin, yaparak ve yaşayarak öğrenme esasını temel alan yeni program için, gerekli atölye ve laboratuvarınız yoksa hedefler kağıt üzerinde kalacaktır.
Ülkemizdeki fırsat ve imkan eşitsizliği gözden kaçırılmamalıdır. Derslik sayısı, öğrenme materyalleri, laboratuvar, sanat atölyeleri, spor salonları, öğretmen açığı vs. gibi etkenleri de düzenleyerek yeni programın başarısı hedeflenmelidir.
Yıllardır öğrencilerin yönlendirilmesi hususu, önemli bir eksik ve problem olarak önümüzde duruyordu. Bu amaçla kurgulanan Kariyer Ofisleri, öğrencilerin ilgi alanlarını, meraklarını, yetenek ve becerilerini yani güçlü yönlerini ortaya çıkarması açısından önemli ve olumludur.
Ancak bu işlev için halen ne rehber öğretmenlerimizin sayısı ne de müfredatı yeterli değildir. Bu konuda tedbirler alınması ve hatta diğer öğretmenlerimizin (gönüllülük esasına göre) bu işlev doğrultusunda yetiştirilmesi ve sertifikalandırılması önemlidir.
Öğretmeni değerli kılmadan eğitimi nitelikli kılamazsınız. Sonuçta bu programı uygulayacak olan öğretmendir. Öğretmeni ancak sistemin önemli bir paydaşı olarak kabul eder ve heyecan uyandırabilirseniz programlarınız uygulanabilir olacaktır. Bunun için de çalışma ortamlarını huzurlu kılan, motivasyonu olumsuz etkileyen unsurları ortadan kaldıran bir tutumla işe başlanmalıdır.
İlk düğme; adaletli yönetici atamadır. Bugün işyerlerimizde çalışma huzurunu katleden unsurların başında yandaş yönetici ataması gelmektedir. Liyakat ve ehliyeti esasına göre atanmamış ve çalışanları ötekileştiren yöneticilerle eğitim çalışanlarının motivasyonunun sağlanamayacağı artık görülmelidir.
Yeni programda yeni dersler sisteme dahil ediliyor. Ancak şunu gözden kaçırmamak lazımdır: Yeni nesil derslerin öğretmenleri, klasik bir seminer programıyla bu sisteme adapte edilmeye çalışılırsa başarılı sonuç alınması mümkün değildir. Örneğin geçmiş dönemlerde süslü cümlelerle getirdiğimiz, dünyamızı değiştirecekmiş gibi sunduğumuz Medya Okur Yazarlığı dersinden istenen fayda sağlanamamıştır. Bu bakımdan, yeni nesil dersler itibariyle, öğretmenlerimizin yetiştirilmesi hususunda da önemli bir yatırım ve zaman gerektiği görülmektedir."